Karar:
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
2017/1102 E. , 2020/905 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 1.
Asliye Ticaret Mahkemesince verilen dava şartı yokluğundan davanın reddine ilişkin karar
davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan
inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği g.rüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 25.03.2013 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkiline ait ve davalı
şirkete Kasko Sigorta Sözleşmesi ile sigortalanan aracın trafik kazası sonucu tam hasar
görerek hurdaya ayrıldığını, hasar talebinin davalı şirketçe poliçe teminatı kapsamı
dışında olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, ekspertiz incelemesi sonucunda müvekkilinin
aracına ait hasar miktarı belirlenmiş ise de, yazılı ve s.zlü yapılan tüm taleplere rağmen
ekspertiz raporunun kendilerine verilmediğini, davayı belirsiz alacak davası şeklinde
açtıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik
100,00TL hasar bedelinin 17.06.2011 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle
birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 02.05.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; sürücünün alkollü olduğunu
ve talebin poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığını savunarak davanın reddine karar
verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.07.2013 tarihli ve 2013/248 E., 2013/481
K. sayılı kararı ile; davacının dava tarihi itibari ile alacağın miktarını tam ve kesin olarak
belirleyebileceği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 115/2. maddesi
gereğince davanın usulden reddinin gerekeceği, buradaki dava şartının tamamlanabilir bir
dava şartı olmadığı, zira somut olaydaki durumun yanlış açılan bir davanın doğru davaya
d.nüştürülmesine yönelik olacağı, buna da yasal olarak imkân bulunmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde
davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 17.02.2014 tarihli ve 2014/1048 E., 2014/1948 K. sayılı
kararı ile; “…Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine
ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın belirsiz alacak davasının düzenleyen 107. maddesinde” (1) Davanın
açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki
ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve
kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi
yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne
yer verilmiştir. Bu hükme göre belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin
tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde olanaklı olduğu
bulunduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde dava konusu trafik kazası nedeniyle
müvekkilinin aracında meydana gelen hasar nedeniyle davalı kasko sigorta şirketinden
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 100,00TL’nin tahsiline karar verilmesini
istemiştir. Davacıya ait, davalıya kasko sigortalı araçta trafik kazası sonucu meydana
gelen gerçek zarar miktarı, aracın onarımının olanaklı olup olmadığı taraflar arasında
tartışmasız ve açıkça belirli değildir. Esasen araçta kaza sonucu oluşan hasar tutarının
tespiti, yapılacak yargılama sırasında bilirkişi incelemesi sonunda belli olacaktır. Bilirkişi
trafik kazasına karışan davacıya ait aracın hasar sonrası durumunu inceleyerek aracın
onarımının mı yoksa pertinin mi olanaklı olup olmadığı belirleyip, yapacağı değerlendirme
üzerine davalıdan talep edilebilecek alacak miktarını saptayacaktır.
Bu durumda araç hasarına ilişkin dava konusu talep miktarının taraflar arasında
tartışmasız ve açıkça belirli olmadığı anlaşıldığından yargılamanın esasına girilerek
sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde hüküm kurulması
doğru g.rülmemiştir…”gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2014/1236 E., 2015/106
K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu .nüne gelen uyuşmazlık; somut olay
bakımından davacının talebinin belirsiz alacak davasına konu edilip edilemeyeceği
noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, Kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
13. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
(HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda
(HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul
edilmiştir.
14. 6100 sayılı Kanun'un 107. maddesinde yer alan,
“1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak
belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde,
alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak
davası açabilir.
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu
alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda,
hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı,
iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir.
Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden g.rülüp
karara bağlanır.
(3) (Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)" şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası
düzenlenmiştir.
15. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet
Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir
alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı
gü.lüklerin bertaraf edilerek hak arama .zgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en
geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
16. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih
itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı
tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni
göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten
beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
17. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın
ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu
gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî
ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve
tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir.
Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı
dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin
olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu
hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz
alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava
açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı
ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan
sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu
delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da
keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının,
iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini
artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok
kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının
açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca
tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine
sahiptir. Hak arama .zgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) .zünde varolan bu seçenekler,
yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın
her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde
tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön
tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili
olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
18. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin
olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam
ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
19. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak
arama .zgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine
katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır. Usul
hukukunun maddi hukuk içinde gerçekleşen hakkın talep edilebilirliğini, tespitini belirli
kurallara bağlayan hukuk dalı olması nedeniyle maddi hukuk için araç olduğu
unutulmamalıdır.
20. Dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı
tarihte alacağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
davacıdan beklenememesi kriteri ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu
alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması
kriterini birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.
21. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep
sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli
olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek
olmasıdır. Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da
miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması hâlinde,
neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun
amacına aykırıdır.
22. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada,
alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği
unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak
belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun .ng.rdüğü şekilde (elindeki delillerle)
mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. .ünkü bir
alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını
çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir.
Aksinin kabulü, her ispat gü.lüğü olan alacağı belirsiz alacağa d.nüştürmek gibi, hem
kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
23. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin
incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu
durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada
bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir.
Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını
belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
24. Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların
baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Alacağın
hangi hâllerde belirsiz, hangi hâllerde belirli veya belirlenebilir olduğu
hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya
konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin .l.ütlerin somut olaya
uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 02.03.2016 tarihli ve 2014/15-439 E., 2016/207 K; 16.04.2019 tarihli
ve 2017/17-1099 E., 2019/460 K.; 21.01.2020 tarihli ve 2016/22-1310 E., 2020/41 K.
sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
25. Bu noktada, dava şartları ve dava şartlarından olan hukuki yarar kavramı üzerinde
kısaca durulmasında yarar bulunmaktadır. Dava şartları 6100 sayılı HMK’nın 114-115.
maddelerinde düzenlenmiş olup, davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için
varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllerdir.
26. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da, açılmış (var) sayılır, yani derdesttir.
Ancak, mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, kural olarak
davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı (kural olarak) dava şartı yokluğundan
(usulden) reddetmekle yükümlüdür (m. 115/2, c. 1; istisna m. 115/2, c. 1 ve c. 2) (Kuru,
B: Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, İstanbul 2015, s.120).
27. 6100 sayılı HMK’nın 114/1-h bendine göre davacının, dava açmakta hukuki yararının
bulunması bir dava şartıdır. Maddenin gerekçesinde; “Burada s.zü edilen hukuki
yarardan maksat, davacının subjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda
mahkemeye başvurmasında hâlihazırda hukuken korunmaya değer bir yararın
bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme
kararına muhtaç konumda değilse onun hukuki yararının bulunduğundan söz etmek
mümkün değildir.” şeklinde açıklanmıştır. Davacının dava açmaktaki yararının hukuki,
korunmaya değer, güncel ve dava açıldığı anda var olması gerekmektedir.
28. Eldeki davada, davacı vekili dava dilekçesinde dava konusu trafik kazası
nedeniyle müvekkilinin aracında meydana gelen tam hasar nedeniyle davalı
kasko sigorta şirketinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik
100,00TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
29. Mal sigortalarından olan Kasko sigortasında aslolan amaç zarar bedelinin tamamen
karşılanmasıdır. Hasar miktarı tespit edilirken, aracın tamirinin ekonomik olup olmadığı,
ekonomik ise tamir bedelinin, ekonomik değilse aracın kaza tarihi itibariyle ikinci el
piyasa rayiç değerinden sovtaj bedelinin mahsubu ile gerçek zarar miktarının
hesaplanması ve miktarların kalem kalem saptanması gerekmektedir.
30. Öte yandan, Kasko Sigortası Genel Şartlarının B.3.3.1.2.1 maddesinde "Onarım
masrafları, sigortalı taşıtın, rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşar ya da taşıt
onarım kabul etmez ise taşıt tam hasara uğramış sayılır. Bu durumda değeri tamamen
ödenen araç ve aksamı, talep ettiği taktirde sigortacının malı olur." hükmü yer
almaktadır. Buna göre, davalı ..., meydana gelen hasar bedelini tamamen poliçe limitleri
içerisinde ödeme yükümlülüğü altında olup, tam hasar hâlinde, sigortalı araç hurdasını
sigorta ettiren kendisine verilmesini istemedikçe, sigortacı tarafından, araç hurdası
sigorta ettirenin uhdesinde bırakılıp, hurda bedelinin tazminattan indirilmesi olanaklı
değildir. Eş söyleyişle bu durumda da hasarlı aracın kimin uhdesinde kalacağı hususunda
sigortalıya seçimlik hak tanınmış olduğundan, sovtajın sigortalı tarafından talep
edilmemesi hâlinde sigortacıda kalacaktır.
31. Davacıya ait, davalıya kasko sigortalı araçta trafik kazası sonucu meydana
gelen gerçek zarar miktarı, aracın onarımının olanaklı olup olmadığı taraflar
arasında tartışmasız ve açıkça belirli değildir. Sonuç, 6100 sayılı HMK’nın 266
vd. maddeleri ile 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/3. maddesi uyarınca
yapılacak teknik bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacaktır. Eş söyleyişle davacının
belirsiz tazminat alacağı davasına konu ettiği; aracında oluşan hasar bedelinin
varlığının ve miktarının belirlenebilmesi, ancak yargılama sırasında delilerin
toplanıp değerlendirilmesinden yani HMK 107/2 maddesinde belirtildiği gibi
tahkikatten sonra mümkün olabileceğinden davacının iddia ettiği zararın dava
tarihi itibariyle miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
davacıdan beklenemeyeceği kabul edilmelidir.
32. Belirtilen nedenlerle, davacının davaya konu taleplerinin belirsiz alacak davasına konu
olabilecek nitelikte olduğu ve dava tarihi itibariyle zararın miktar ve değerini tam ve kesin
olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği anlaşılmakla HMK’nın 107.
maddesine uygun olarak, aradaki hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri
belirtmek suretiyle dava açabileceği sonucuna varılmıştır. Bunun yanı sıra, somut olayda
davacının iddia ettiği zararın varlığının ve miktarının tespiti açısından hukuki korunma
sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâlihazırda korunmaya değer bir
yararı bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için bir mahkeme
kararına muhtaç konumda bulunduğundan, eldeki davayı açmasında hukuki yararı
bulunmadığını kabul etmek mümkün değildir.
33. O hâlde mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi
gerekirken, davacının dava açmakta hukuki yararı olmadığından bahisle istemin reddine
karar verilmesi doğru değildir.
34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma
kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde
karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.